Hakkımda

Fotoğrafım
Türkiye
Ben artık çekiliyorum hayat al bu yalan dünya da senin olsun...

19 Ekim 2009 Pazartesi

Ömrüm geçti aktı hep boşa!!!

Ömrüm geçti aktı hep boşa
Ne söylesem bostu gitmedi hiç hoşa
Vurmak istedim başımı duvara taşa
Dönüpte bakan olmadı gözümden akan yaşa

Tabip aradım yıllarca gönlümdeki yaraya
Değer vermedim hiçbir zaman köşke saraya
Bu hayatta nice gördüm tapan paraya
Sevda oyununda koyuldum hep son sıraya

Dünyanın sonunda çıkmış çivisi
Sanki tam tersine çevirmiş birisi
Eşya gibi sevgiler, eskidi mi alınır yenisi
Paraya endeksli artık sevenin sevgisi

Anladım artık yeri yok dünyada benim gibinin
Bilmem anlamam sahtesinden sevginin
Ne olduğu belli değil artık insanların niyetinin
Cezası verilir bir gün dünyayı bu hale getirenin


Ağlamak faydasız çare yok akan yaşta
Murada eremedi gönlüm hep yasta
Aşk oyununda yenik düştü kalbim yorgun ve hasta
Sonu hep hüsran rabbim bu kulun ne yapsa


Beceremedim bu hayatta sevmeyi sevilmeyi
Bir gün olsun hak etmedim mi övülmeyi
Beklerken az da olsa sevilmeyi
Yine yedim sonunda bu hayattan tekmeyi


E.c.O

MUTLULUK !!!

Tüm hayallerimi yıktı kalpsizin birisi
İnancım tükendi hayallerim bitti
Ben bir parça mutluluk beklerken
O sadece terkedip gitti

Her gece kendimle basbasa
İçtim ağladım geçen hayatıma
Meyler de teselli olmadı gönül yarama
Ben vefasız kullara çattım

Ben hep güzel günler hayal ettim
Her seferinde kendi kendimi mahvettim
Aradığım sadece bir parça mutluluktu
Düştüğüm gün etrafımda hiç kimsem yoktu

Bekledim kapımı çalar diye bir gün mutluluk
Bekledim bahtım kara yüreğim buruk
Gönül bahcem kuru güllerim soluk
Anladım artık bu dünyada çok bana bir yudum mutluluk..!!


Terk edip gidendi sevgi en mutlu anlarımda
kalbim geride kaldı aşksa tozlu raflarımda
inzivaya çektim hayallerimi
bilmezdim ağlayacağımı sen yokken geçmek bilmeyen gecelerimi

yoksayıp yazdı kader tekrar dertleri üstüme
el vermedi acılar okuduğum kitaplardan ders aldım kendime
yazar bir senaryo yazdı bana kafiyeler arasında
kala kaldım öylece baş başa yalnızlığımla


zor gelsede ağlamak ağladım bu gece
felekle aram iki satır ve bir cümle
geçsede zamanım çabuk ve izinsizce
yaşlarım dökülür kalemime ve dizelerime

sus artık konuşsanda anlamı yok aşkının
ben gömdüm kaldırdım cenazemi yasını tutuyorum
hicran ve eksiklik kader çizgim sonumu bilemiyorum
ve yine sitemim yok tek dileğim mutluluk oda senin olsun!!
SerSerİ84-E.C.O

17 Ekim 2009 Cumartesi

Aceleye gerek yok !!!

Herkes bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını bilmiyor.

Sanıyoruz ki çok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz, spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız.

Hadi maddeciliği bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikayetçi?

Çevremizde kaç kişinin aşk hayatı iyi gidiyor? Eminim parmakla sayılacak kadar azdır. Ve eminim hiç kimse yanlışın nerede olduğunu da bulamıyordur.

Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım. Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki? Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim... İşte bu yüzden içimiz de sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz, işte bu yüzden sürekli duvarlara çarpıp çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz...

Gerçekte hız çağında yaşıyoruz. Her şey o kadar hızlı geçiyor ki, ne işe, ne arkadaşlarımıza, ne ailemize, ne çocuğumuza, ne kendimize yeterince vaktimiz kalmıyor. Akrep ve yelkovanla yarış halindeyiz. Bu yüzden bütün ilişkiler yarım yamalak, bütün sevgiler bölük pörçük.

Sevmeye bile vaktimiz yok bizim.

Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz. Ne çamaşır yıkıyoruz ne de bulaşık, çayımızı kahvemizi makineler yapıyor.
İşlerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz. Uçaklar bizi iki saat içinde dünyanın bir ucuna taşıyor. Hatta artık gitmeye bile gerek yok, internetle dünya elimizin altında. Ama yine de vaktimiz yok işte!
Bence doğanın kara bir laneti. Biz ondan uzaklaştıkça, o da bizden bütün zamanları çalıyor.

Milan Kundera "yavaşlık" adlı kitabında; "yavaşlık hep aldatır,hızlılık ise unutturur" diyor. Telefon hızlılık mesela, konuşulanları,söylenenleri unutturur. Mektupsa yavaşlık, hep vardır ve hep hatırlatır. Evet freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yok.
Ayağımızı gazdan yavaş yavaş çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize yetişmesini bekleyelim artık.

Aceleye ne gerek var?

Hayat yalnız biz izin verdiğimiz gibi geçer. İyi ya da kötü hızlı ya da yavaş...

Her şey bizim elimizde, sevgi de, aşk da, başarı da. Ama ancak kendi ruhumuzla buluştuğumuzda...

Can Dündar..

11 Ekim 2009 Pazar

İşte böyle gideceksin!!

Bir fidan olsam toprakta, suyum sen olsan kurur kalırım gülüm, senle açamam.
Varsa söylenecek bir söz sevgi adına, bırak ben söylerim gülüm, sen sadece sus. Görmedi mi vefasızlar, vefa görmezler bilir misin son sözü aşk adamı söyler
Son demlere bakıp yüreğini soğutma bu yürek kırk vefasızı bir anda siler.

‘’İşte böyle gideceksin salına salına ardına baka baka kimi bekliyorsun da bakarsın ardında demezler mi adama? Sen bir gurursuzu sevmedin ki güzelim ki gelsin ardından. O asilce sevdi ve asilce gitti. Yaptığını çekeceğinden kuskun mu vardı da şimdi elem içinde ağlarsın. Görünen köy misali var mıydı gerek kılavuza? Şimdi yerli yersiz ağlama vaktidir, çevrene ne yapacağım diye sorma vaktidir, alacağın cevabı ben söyleyeyim güzelim ‘ bilmiyorum’ diyecekler. Kimin gücü yeter ki zamanı geri çevirmeye, öyleyse sen sadece susmayı dene.
İlk gittiğin gibi güçlü sansınlar seni, bu beni daha mutlu eder. Bir çaresizimi sevmişim dememem için, sen öyle olmasan da ve ben bilsem de sen güçlüymüş gibi yap. Şimdi hoşça kal deme zamanı amma sen hoşça kalmayı hak etmiyorsun. Sevmenin ve sevilmenin hakkını verebilenindir o. Sana söylenecek tek bir sözüm var bu ömrü sevgiye hasret mecnun misali yaşaman dileğimle.’’


Tel tel olsa yürek her tel sen olsan koparırım o yüreği yine aramam seni.
Varsa söylenecek bir söz sevgi adına bırak ben söylerim gülüm sen sadece git
Görmedi mi vefasızlar vefa görmezler bilir misin son sözü aşk adamı söyler
Son demlere bakıp yüreğini soğutma bu yürek kırk vefasızı bir anda siler.

Allah canım alsın bir daha seversem!!!

Uçsuz Bucaksız Denizlerde
Bir Vurgundan Çıktım Bak Yine
Bu Son Güvenişim Birine
Gidip Sende Yalan Olma Yar

Kaşlarımı Çattım
Gideni Bıraktım
Allah Canım Alsın Bu Defa Son.

Sende Gider isen
Bir Köşede Ölsen
Allah Canım Alsın
Seversem


’Yorgun Çocuklardık Geçmişimiz Kan Revan İçinde
Neyi unuttuysak Yeniden Yaşadık
Neyi Yaşadıysak Unutulmaz Oluyor
Bizki Direnmeyi Öğrenmiştik Acılardan
Kavgayı Öğrendiğimiz Kadar
Yakıp Dursada Bağrımızı Hicran
Zemheri Ayazında Kalsa da Güller
Bel Bağlamadık Sevdadan Gayrısına
Ki İnandık
Çıkarıp Baltasını Topraktan
Törenin Gereğini Yerine Getirecektir Sevdam
Kavganın Kesintisiz Tarihinde Yalnızca Sevdanındır Ferman
Ki Bir Gül Gibi Taşırız Hayatımıza Vurulmuş Mührünü ve
Hükmünü Yerine Getirmek Boynumuza Borçtur Bizim.
Bir Yol Ayrımındayız Artık
Bitirdik bütün yanlışları ve yanılgıları
Elveda sararmış sayfaları hayatımızın elveda keder.
şimdi sevdamız için vuruşmaya geldi sıra.’


Aşılmayan Dalgalarla Ben
Yıllar Yılı Savaştım Neden
Ey Sevgili Neredeydin Sen
Gidip Sen de Yalan Olma Yar..

Kaşlarımı Çattım
Gideni Bıraktım
Allah Canım Alsın Bu Defa Son.

Sende Gider isen
Bir Köşede Ölsen
Allah Canım Alsın
Seversem
Fatih YEŞİLGÜL

İNSANA MUHABBET DUYALI !!

kimse bana yaran olmaz yara olmaz
mertlik hirkasini giydim giyeli
dunya bombos olsa bana yer kalmaz
ınsana muhabbet duydum duyali

ımamim hukumdar benligim esir
ehli beyt'i sevdim dediler kusur
kimi korkak dedi kimide cesur
kurt ile kuzuyu yaydim yayali

ardimdan vuranlar yuzume guler
kestigi az gibi parcalar boler
herkes kilicimi boynumda biler
basimi meydana koydum koyali

bu kızılbaş ölmuş yunmaz diyorlar
kestigi haramdir yenmez diyorlar
cami'ye mescit'e konmaz diyorlar
ımam şah hüseyn'e uydum uyali

coğu benden kagit hutcek ariyor
hal bilmeyen dip dedemi soruyor
dostlar olumume karar veriyor
sefil selimi'yim dedim diyeli.

sefil selimi

1 Ekim 2009 Perşembe

Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin.....

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.
Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.
Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin.....
Nazım HİKMET

Aceleye gerek yok !!!

Herkes bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını bilmiyor.

Sanıyoruz ki çok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz, spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız.

Hadi maddeciliği bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikayetçi?

Çevremizde kaç kişinin aşk hayatı iyi gidiyor? Eminim parmakla sayılacak kadar azdır. Ve eminim hiç kimse yanlışın nerede olduğunu da bulamıyordur.

Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım. Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki? Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim... İşte bu yüzden içimiz de sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz, işte bu yüzden sürekli duvarlara çarpıp çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz...

Gerçekte hız çağında yaşıyoruz. Her şey o kadar hızlı geçiyor ki, ne işe, ne arkadaşlarımıza, ne ailemize, ne çocuğumuza, ne kendimize yeterince vaktimiz kalmıyor. Akrep ve yelkovanla yarış halindeyiz. Bu yüzden bütün ilişkiler yarım yamalak, bütün sevgiler bölük pörçük.

Sevmeye bile vaktimiz yok bizim.

Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz. Ne çamaşır yıkıyoruz ne de bulaşık, çayımızı kahvemizi makineler yapıyor.
İşlerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz. Uçaklar bizi iki saat içinde dünyanın bir ucuna taşıyor. Hatta artık gitmeye bile gerek yok, internetle dünya elimizin altında. Ama yine de vaktimiz yok işte!
Bence doğanın kara bir laneti. Biz ondan uzaklaştıkça, o da bizden bütün zamanları çalıyor.

Milan Kundera "yavaşlık" adlı kitabında; "yavaşlık hep aldatır,hızlılık ise unutturur" diyor. Telefon hızlılık mesela, konuşulanları,söylenenleri unutturur. Mektupsa yavaşlık, hep vardır ve hep hatırlatır. Evet freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yok.
Ayağımızı gazdan yavaş yavaş çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize yetişmesini bekleyelim artık.

Aceleye ne gerek var?

Hayat yalnız biz izin verdiğimiz gibi geçer. İyi ya da kötü hızlı ya da yavaş...

Her şey bizim elimizde, sevgi de, aşk da, başarı da. Ama ancak kendi ruhumuzla buluştuğumuzda...

Can Dündar..

Bağlanmayacaksın!!!

bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"o olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
demeyeceksin işte.
yaşarsın çünkü.
öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
o daha az severse kırılırsın.
ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin o'nu sevdiğinden.
çok sevmezsen, çok acımazsın. çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
senin değillermiş gibi davranacaksın.
hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
çok eşyan olmayacak mesela evinde.
paldır küldür yürüyebileceksin.
ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
gökyüzünü sahipleneceksin, güneşi, ayı, yıldızları...
mesela kuzey yıldızı,senin yıldızın olacak.
"o benim." diyeceksin
mutlaka sana ait olmasını istiyorsan birşeylerin...
mesela gökkuşağı senin olacak.
ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
mesela turuncuya, yada pembeye.
ya da cennete ait olacaksın.
çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
ilişik yaşayacaksın.
ucundan tutarak...



''en uzak mesafe ne afrika'dir,
ne çin,
ne hindistan,
ne seyyareler
ne de yildizlar geceleri isildayan...
en uzak mesafe iki kafa arasında ki mesafedir
birbirini anlamayan

dünya gözlerimi kendi ellerimle örttüm
değdi yorgunluğuma
bir ölüm kaldıydı onu da gördüm
beni pişman etmedi doğduğuma

can yücel

30 Eylül 2009 Çarşamba

HAYATI TERSTEN YASMAK!!!

Süphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel

hatta mükemmel olurdu.

Nasıl mı ?

Cami'de uyanıyorsunuz. Bir tahta sandık içersinde, herkes

karsınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar

helal edilmiş vaziyette.


Tabuttan doğruluyorsunuz,yaslı,olgun ve ağırbaşlı olarak.

Herkes etrafınızda,büyük bir itibar,iltifatlar,çocuklar

torunlar hepsi hazır

Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.

Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir

maaşınızı alıyorsunuz. Ne güzel, hazır maaş, hazır ev...

Altmışlı yaslara kadar her şey garanti, huzur içinde

yaşıyorsunuz.

Sağlığınız gittikçe düzeliyor

Kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.

Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün size

hoşgeldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor

patronunuz..

Ve Genel Müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli

bir insan olarak ise başlıyorsunuz.

Herkes karsınızda el pençe divan...

Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor

gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz

Diğer hormonel Aktiviteler artıyor, fevkalade.....

Aman ne güzel günler başlıyor..


Derken bir gün patron size artık üniversiteye gitsen daha iyi

olur diyor. Bu arada Babanız ortaya çıkmış,"fazla çalıştın"

diyor "artik eve don,isi bırak,okumaya basla,harçlığın benden

olsun..."

Keyfe bakar mısınız ?

Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor

Ekmek elden su golden bir donem başlıyor.

Partiler, Diskotekler, Kızların sayısı artıyor


Derken Anne ve Babanız sizi oturup getirmeye başlıyor, araba

kullanma derdi de yok artık...


Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, "evde otur, keyfine

bak,oyuncaklarınla oyna" diyorlar...


Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile

temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç

tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.

Derken Anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor

ve başka bir keyifli dönem başlıyor.

Mama artik her yerde, her an ve en taze seklinde hazır.


Bir gün karanlık ilik ve sıcak bir ortama giriyorsunuz.


Beslenmek için ağzınızı ağmaya dahi gerek yok, bir kordondan

besleniyor sıcacık yumuşacık ! Gürültüsüz ve patırtısız bir

ortamda yaşıyorsunuz.


Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.

Veee günün birinde müthiş keyifli bir gece ile hayatiniz

bitiyor....

can yücel

Gitmek!!!

Bu günlerde herkes gitmek istiyor
Küçük bir sahil kasabasina
Bir baska ülkeye, daglara, uzaklara...

Hayatindan memnun olan yok.
Kiminle konussam ayni sey...
Herseyi, herkesi birakip gitme istegi.

Öyle "yanina almak istedigi üç sey" falan yok.
Bir kendisi
Bu yeter zaten.
Herseyi, herkesi götürdün demektir..
Keske kendini birakip gidebilse insan.
Ama olmuyor.

Hani kendimizden raziyiz diyelim, öteki de olmuyor.
Yani herseyi yüzüstü birakmak göze alinmiyor.

Böyle gidiyoruz iste.
Bir yanimiz "kalk gidelim",
öbür yanimiz "otur" diyor.

"Otur" diyen kazaniyor.
O yan kalabalik zira...
is, Güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma dugusu...
En kötüsü aliskanlik
Aliskanligin verdigi rahatlik,
Monotonlugun dogurdugu bikkinligi yeniyor.
Kaliyoruz...
Kus olup uçmak isterken, agaç olup kök saliyoruz.

Evlenmeler...
Bir çocuk daha dogurmalar...
Borçlara girmeler...
isi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alikoyabiliyor.

Misal ben...
Kapidaki Rex'i birakip gidemiyorum.
Degil busehirden gitmek,
iki sokak öteye tasinamiyorum.
Alip götürsem gelmez ki...
Bütün sokagim köpegim oldugunun farkinda
Herkes onu o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?

"Sirtinda yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardir;
Evet, sirtimizda yumurta küfesi var hepimizin
Kendi imalatimiz küfeler.

Ama egreti de yasanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazim.

Barik ufak kaçislar yapabilsek.
Var tabi yapanlar, ama az
Sadece kaymak tabakasi
Hepmiz kaçabilsek...
Bütçe, zama, keyif... Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.

Ne mümkün
Sabah 9, aksam 18
Sonra baska mecburiyetler
Sikisip kaldik.
Sirf yeme, içme, barinmanin bedeli
Bu kadar agir olmamali.

Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karsiligi, bir ömür yani.
Ne saçma...
Bahar midir bizi bu hale getiren?
Galiba.

Ben her bahar asik olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittigim olmadi hiç.
Ama olsun... istemek de güzel.

Can YÜCEL

KİM ÖZLERDİ

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir,
büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de,
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipekten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde "onca ayrılığın birinci dereceden failidir" denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!

Can Yücel

SENİNLE OLMANIN EN GÜZEL YANI

Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?

Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.

Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?

''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.

Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?

Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...

Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?

Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.

Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?

Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana... Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.

Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?

Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.

Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?

Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.

Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?

Nereden bileceksin?

Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi... Isırmazdım dilimin ucunu... Özlemezdim seni yanımdayken.Kıskanmazdım.


Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda... Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım.

Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize... Ve her kulaçta haykırırdım seni..


Ama sen hiç benimle olmadın ki...
YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN...

BİLMELİSİN Kİ....

Bilmelisin ki...
Duvarda asılı diplomalar insani insan yapmaya yetmez.

Bilmelisin ki...
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.

Bilmelisin ki...
Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.

Bilmelisin ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da!

Bilmelisin ki...
Tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, ne tür deneyimler yaşadığınızla var.

Bilmelisin ki...
Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik değil.

Bilmelisin ki...
Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir.

Bilmelisin ki...
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.

Bilmelisin ki...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.

Bilmelisin ki...
Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz

Bilmelisin ki...
İki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.

Bilmelisin ki...
Her problem kendi içinde bir firsat saklar. Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

Bilmelisin ki...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.

Can Yücel

BEN ÇEKİLİYORUM HAYAT!!!

Ben çekiLiyorum.. Hayat... Ziyade oLsun Sana...


Kaçıncı yanılışım bu !
Bir tekneye atlayıp da denizin , o en erişilmezin ortasında kaçıncı yalnız bırakılışım !
Gücüm yok
Taakatim yok alıp da elime kürekleri çekecek
Çekip de kürekleri geri dönecek !



Böyle biçare , böyle yalnız , böyle ıssız .....
Kaldım daha önce de evet ve ama bu hani tamda tamam derken bir kere daha işte !
Heveslerim , umutlarım , tüm mutluluklarım alındı yine ellerimden
Çalan kim !
Kapıp kaçan kim
Koşsanıza peşinden , yakalasanıza !


Kaybettim ruhumu , hükümsüzdür yazdım yüreğime kalın puntolarla , görüdünüz mü..
Düşününce şimdi nasıl da zor geliyor , hayat boyu süreceğini bildiğim o mahkeme kapısından girmek içeri
Hakkımı aramaya kalkmak hiç bitmeyecek bir kitabın ön sözü olarak kalmak olacak , biliyorum !
Önsöz okunacak , sırası geçecek ama kitap hiç bitmeyecek !

Biliyorum
Yaşadım çünkü !
O giriş paragrafındaki en afilli cümle oldum daha öncede
Anlayarak okumak , okuduğunu anlamak öğretildi bana , girdiğim bütün türkçe derslerinde


Ahhh çocukluğum
Ahhh kanayan dizlerim
Fasülyedenmiş verdiğin acı , yüreğim kanıyor artık ,
Bilir misiniz acısını


Hepiniz mi kaçırdınız dersleri söyleyin !
Hep birlikte mi kaçtınız okuldan anlatın !
Nerdeydi aklım

Kocaman bir sınıfın içinde , kahverengi bir sıranın üstünde , dev gibi bir yalnızlıkla oturuyorken kimdi gözlerimi kapatan , görmeyeyim diye daha en başından en sonunu !
Toplayıp da gücümü atabilseydim üstümdeki o karabasanı , görebilirdim şimdiki bu eşsiz yalnızlık senfonisinin ilk parçalarının yapa boza nasıl bitirmeye başlandığını taa o zamanlar

Uzun cümlelerden sıkıldım !

İçerimdeki sızıyı kalabalık kelimeler eylemleriyle çoğaltmaktan yoruldum !

İçinden çıkamadığım bu kuyudan , çıkmak için güç aldığım her elin terkinden usandım !


Demiş ya kim dediyse işte ;
-Herkes Hakettiğini Yaşar-


Ağzımın payını aldım
Hakkımı da
Mavi ütopyalarım iç ceplerimde ....


Ben çekiliyorum..

Hayat..

Ziyade olsun sana !!!!!!