Ömrüm geçti aktı hep boşa
Ne söylesem bostu gitmedi hiç hoşa
Vurmak istedim başımı duvara taşa
Dönüpte bakan olmadı gözümden akan yaşa
Tabip aradım yıllarca gönlümdeki yaraya
Değer vermedim hiçbir zaman köşke saraya
Bu hayatta nice gördüm tapan paraya
Sevda oyununda koyuldum hep son sıraya
Dünyanın sonunda çıkmış çivisi
Sanki tam tersine çevirmiş birisi
Eşya gibi sevgiler, eskidi mi alınır yenisi
Paraya endeksli artık sevenin sevgisi
Anladım artık yeri yok dünyada benim gibinin
Bilmem anlamam sahtesinden sevginin
Ne olduğu belli değil artık insanların niyetinin
Cezası verilir bir gün dünyayı bu hale getirenin
Ağlamak faydasız çare yok akan yaşta
Murada eremedi gönlüm hep yasta
Aşk oyununda yenik düştü kalbim yorgun ve hasta
Sonu hep hüsran rabbim bu kulun ne yapsa
Beceremedim bu hayatta sevmeyi sevilmeyi
Bir gün olsun hak etmedim mi övülmeyi
Beklerken az da olsa sevilmeyi
Yine yedim sonunda bu hayattan tekmeyi
E.c.O
19 Ekim 2009 Pazartesi
MUTLULUK !!!
Tüm hayallerimi yıktı kalpsizin birisi
İnancım tükendi hayallerim bitti
Ben bir parça mutluluk beklerken
O sadece terkedip gitti
Her gece kendimle basbasa
İçtim ağladım geçen hayatıma
Meyler de teselli olmadı gönül yarama
Ben vefasız kullara çattım
Ben hep güzel günler hayal ettim
Her seferinde kendi kendimi mahvettim
Aradığım sadece bir parça mutluluktu
Düştüğüm gün etrafımda hiç kimsem yoktu
Bekledim kapımı çalar diye bir gün mutluluk
Bekledim bahtım kara yüreğim buruk
Gönül bahcem kuru güllerim soluk
Anladım artık bu dünyada çok bana bir yudum mutluluk..!!
Terk edip gidendi sevgi en mutlu anlarımda
kalbim geride kaldı aşksa tozlu raflarımda
inzivaya çektim hayallerimi
bilmezdim ağlayacağımı sen yokken geçmek bilmeyen gecelerimi
yoksayıp yazdı kader tekrar dertleri üstüme
el vermedi acılar okuduğum kitaplardan ders aldım kendime
yazar bir senaryo yazdı bana kafiyeler arasında
kala kaldım öylece baş başa yalnızlığımla
zor gelsede ağlamak ağladım bu gece
felekle aram iki satır ve bir cümle
geçsede zamanım çabuk ve izinsizce
yaşlarım dökülür kalemime ve dizelerime
sus artık konuşsanda anlamı yok aşkının
ben gömdüm kaldırdım cenazemi yasını tutuyorum
hicran ve eksiklik kader çizgim sonumu bilemiyorum
ve yine sitemim yok tek dileğim mutluluk oda senin olsun!!
SerSerİ84-E.C.O
İnancım tükendi hayallerim bitti
Ben bir parça mutluluk beklerken
O sadece terkedip gitti
Her gece kendimle basbasa
İçtim ağladım geçen hayatıma
Meyler de teselli olmadı gönül yarama
Ben vefasız kullara çattım
Ben hep güzel günler hayal ettim
Her seferinde kendi kendimi mahvettim
Aradığım sadece bir parça mutluluktu
Düştüğüm gün etrafımda hiç kimsem yoktu
Bekledim kapımı çalar diye bir gün mutluluk
Bekledim bahtım kara yüreğim buruk
Gönül bahcem kuru güllerim soluk
Anladım artık bu dünyada çok bana bir yudum mutluluk..!!
Terk edip gidendi sevgi en mutlu anlarımda
kalbim geride kaldı aşksa tozlu raflarımda
inzivaya çektim hayallerimi
bilmezdim ağlayacağımı sen yokken geçmek bilmeyen gecelerimi
yoksayıp yazdı kader tekrar dertleri üstüme
el vermedi acılar okuduğum kitaplardan ders aldım kendime
yazar bir senaryo yazdı bana kafiyeler arasında
kala kaldım öylece baş başa yalnızlığımla
zor gelsede ağlamak ağladım bu gece
felekle aram iki satır ve bir cümle
geçsede zamanım çabuk ve izinsizce
yaşlarım dökülür kalemime ve dizelerime
sus artık konuşsanda anlamı yok aşkının
ben gömdüm kaldırdım cenazemi yasını tutuyorum
hicran ve eksiklik kader çizgim sonumu bilemiyorum
ve yine sitemim yok tek dileğim mutluluk oda senin olsun!!
SerSerİ84-E.C.O
17 Ekim 2009 Cumartesi
Aceleye gerek yok !!!
Herkes bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını bilmiyor.
Sanıyoruz ki çok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz, spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız.
Hadi maddeciliği bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikayetçi?
Çevremizde kaç kişinin aşk hayatı iyi gidiyor? Eminim parmakla sayılacak kadar azdır. Ve eminim hiç kimse yanlışın nerede olduğunu da bulamıyordur.
Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım. Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki? Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim... İşte bu yüzden içimiz de sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz, işte bu yüzden sürekli duvarlara çarpıp çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz...
Gerçekte hız çağında yaşıyoruz. Her şey o kadar hızlı geçiyor ki, ne işe, ne arkadaşlarımıza, ne ailemize, ne çocuğumuza, ne kendimize yeterince vaktimiz kalmıyor. Akrep ve yelkovanla yarış halindeyiz. Bu yüzden bütün ilişkiler yarım yamalak, bütün sevgiler bölük pörçük.
Sevmeye bile vaktimiz yok bizim.
Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz. Ne çamaşır yıkıyoruz ne de bulaşık, çayımızı kahvemizi makineler yapıyor.
İşlerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz. Uçaklar bizi iki saat içinde dünyanın bir ucuna taşıyor. Hatta artık gitmeye bile gerek yok, internetle dünya elimizin altında. Ama yine de vaktimiz yok işte!
Bence doğanın kara bir laneti. Biz ondan uzaklaştıkça, o da bizden bütün zamanları çalıyor.
Milan Kundera "yavaşlık" adlı kitabında; "yavaşlık hep aldatır,hızlılık ise unutturur" diyor. Telefon hızlılık mesela, konuşulanları,söylenenleri unutturur. Mektupsa yavaşlık, hep vardır ve hep hatırlatır. Evet freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yok.
Ayağımızı gazdan yavaş yavaş çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize yetişmesini bekleyelim artık.
Aceleye ne gerek var?
Hayat yalnız biz izin verdiğimiz gibi geçer. İyi ya da kötü hızlı ya da yavaş...
Her şey bizim elimizde, sevgi de, aşk da, başarı da. Ama ancak kendi ruhumuzla buluştuğumuzda...
Can Dündar..
Sanıyoruz ki çok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz, spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız.
Hadi maddeciliği bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikayetçi?
Çevremizde kaç kişinin aşk hayatı iyi gidiyor? Eminim parmakla sayılacak kadar azdır. Ve eminim hiç kimse yanlışın nerede olduğunu da bulamıyordur.
Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım. Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki? Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim... İşte bu yüzden içimiz de sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz, işte bu yüzden sürekli duvarlara çarpıp çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz...
Gerçekte hız çağında yaşıyoruz. Her şey o kadar hızlı geçiyor ki, ne işe, ne arkadaşlarımıza, ne ailemize, ne çocuğumuza, ne kendimize yeterince vaktimiz kalmıyor. Akrep ve yelkovanla yarış halindeyiz. Bu yüzden bütün ilişkiler yarım yamalak, bütün sevgiler bölük pörçük.
Sevmeye bile vaktimiz yok bizim.
Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz. Ne çamaşır yıkıyoruz ne de bulaşık, çayımızı kahvemizi makineler yapıyor.
İşlerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz. Uçaklar bizi iki saat içinde dünyanın bir ucuna taşıyor. Hatta artık gitmeye bile gerek yok, internetle dünya elimizin altında. Ama yine de vaktimiz yok işte!
Bence doğanın kara bir laneti. Biz ondan uzaklaştıkça, o da bizden bütün zamanları çalıyor.
Milan Kundera "yavaşlık" adlı kitabında; "yavaşlık hep aldatır,hızlılık ise unutturur" diyor. Telefon hızlılık mesela, konuşulanları,söylenenleri unutturur. Mektupsa yavaşlık, hep vardır ve hep hatırlatır. Evet freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yok.
Ayağımızı gazdan yavaş yavaş çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize yetişmesini bekleyelim artık.
Aceleye ne gerek var?
Hayat yalnız biz izin verdiğimiz gibi geçer. İyi ya da kötü hızlı ya da yavaş...
Her şey bizim elimizde, sevgi de, aşk da, başarı da. Ama ancak kendi ruhumuzla buluştuğumuzda...
Can Dündar..
11 Ekim 2009 Pazar
İşte böyle gideceksin!!
Bir fidan olsam toprakta, suyum sen olsan kurur kalırım gülüm, senle açamam.
Varsa söylenecek bir söz sevgi adına, bırak ben söylerim gülüm, sen sadece sus. Görmedi mi vefasızlar, vefa görmezler bilir misin son sözü aşk adamı söyler
Son demlere bakıp yüreğini soğutma bu yürek kırk vefasızı bir anda siler.
‘’İşte böyle gideceksin salına salına ardına baka baka kimi bekliyorsun da bakarsın ardında demezler mi adama? Sen bir gurursuzu sevmedin ki güzelim ki gelsin ardından. O asilce sevdi ve asilce gitti. Yaptığını çekeceğinden kuskun mu vardı da şimdi elem içinde ağlarsın. Görünen köy misali var mıydı gerek kılavuza? Şimdi yerli yersiz ağlama vaktidir, çevrene ne yapacağım diye sorma vaktidir, alacağın cevabı ben söyleyeyim güzelim ‘ bilmiyorum’ diyecekler. Kimin gücü yeter ki zamanı geri çevirmeye, öyleyse sen sadece susmayı dene.
İlk gittiğin gibi güçlü sansınlar seni, bu beni daha mutlu eder. Bir çaresizimi sevmişim dememem için, sen öyle olmasan da ve ben bilsem de sen güçlüymüş gibi yap. Şimdi hoşça kal deme zamanı amma sen hoşça kalmayı hak etmiyorsun. Sevmenin ve sevilmenin hakkını verebilenindir o. Sana söylenecek tek bir sözüm var bu ömrü sevgiye hasret mecnun misali yaşaman dileğimle.’’
Tel tel olsa yürek her tel sen olsan koparırım o yüreği yine aramam seni.
Varsa söylenecek bir söz sevgi adına bırak ben söylerim gülüm sen sadece git
Görmedi mi vefasızlar vefa görmezler bilir misin son sözü aşk adamı söyler
Son demlere bakıp yüreğini soğutma bu yürek kırk vefasızı bir anda siler.
Varsa söylenecek bir söz sevgi adına, bırak ben söylerim gülüm, sen sadece sus. Görmedi mi vefasızlar, vefa görmezler bilir misin son sözü aşk adamı söyler
Son demlere bakıp yüreğini soğutma bu yürek kırk vefasızı bir anda siler.
‘’İşte böyle gideceksin salına salına ardına baka baka kimi bekliyorsun da bakarsın ardında demezler mi adama? Sen bir gurursuzu sevmedin ki güzelim ki gelsin ardından. O asilce sevdi ve asilce gitti. Yaptığını çekeceğinden kuskun mu vardı da şimdi elem içinde ağlarsın. Görünen köy misali var mıydı gerek kılavuza? Şimdi yerli yersiz ağlama vaktidir, çevrene ne yapacağım diye sorma vaktidir, alacağın cevabı ben söyleyeyim güzelim ‘ bilmiyorum’ diyecekler. Kimin gücü yeter ki zamanı geri çevirmeye, öyleyse sen sadece susmayı dene.
İlk gittiğin gibi güçlü sansınlar seni, bu beni daha mutlu eder. Bir çaresizimi sevmişim dememem için, sen öyle olmasan da ve ben bilsem de sen güçlüymüş gibi yap. Şimdi hoşça kal deme zamanı amma sen hoşça kalmayı hak etmiyorsun. Sevmenin ve sevilmenin hakkını verebilenindir o. Sana söylenecek tek bir sözüm var bu ömrü sevgiye hasret mecnun misali yaşaman dileğimle.’’
Tel tel olsa yürek her tel sen olsan koparırım o yüreği yine aramam seni.
Varsa söylenecek bir söz sevgi adına bırak ben söylerim gülüm sen sadece git
Görmedi mi vefasızlar vefa görmezler bilir misin son sözü aşk adamı söyler
Son demlere bakıp yüreğini soğutma bu yürek kırk vefasızı bir anda siler.
Allah canım alsın bir daha seversem!!!
Uçsuz Bucaksız Denizlerde
Bir Vurgundan Çıktım Bak Yine
Bu Son Güvenişim Birine
Gidip Sende Yalan Olma Yar
Kaşlarımı Çattım
Gideni Bıraktım
Allah Canım Alsın Bu Defa Son.
Sende Gider isen
Bir Köşede Ölsen
Allah Canım Alsın
Seversem
’Yorgun Çocuklardık Geçmişimiz Kan Revan İçinde
Neyi unuttuysak Yeniden Yaşadık
Neyi Yaşadıysak Unutulmaz Oluyor
Bizki Direnmeyi Öğrenmiştik Acılardan
Kavgayı Öğrendiğimiz Kadar
Yakıp Dursada Bağrımızı Hicran
Zemheri Ayazında Kalsa da Güller
Bel Bağlamadık Sevdadan Gayrısına
Ki İnandık
Çıkarıp Baltasını Topraktan
Törenin Gereğini Yerine Getirecektir Sevdam
Kavganın Kesintisiz Tarihinde Yalnızca Sevdanındır Ferman
Ki Bir Gül Gibi Taşırız Hayatımıza Vurulmuş Mührünü ve
Hükmünü Yerine Getirmek Boynumuza Borçtur Bizim.
Bir Yol Ayrımındayız Artık
Bitirdik bütün yanlışları ve yanılgıları
Elveda sararmış sayfaları hayatımızın elveda keder.
şimdi sevdamız için vuruşmaya geldi sıra.’
Aşılmayan Dalgalarla Ben
Yıllar Yılı Savaştım Neden
Ey Sevgili Neredeydin Sen
Gidip Sen de Yalan Olma Yar..
Kaşlarımı Çattım
Gideni Bıraktım
Allah Canım Alsın Bu Defa Son.
Sende Gider isen
Bir Köşede Ölsen
Allah Canım Alsın
Seversem
Fatih YEŞİLGÜL
Bir Vurgundan Çıktım Bak Yine
Bu Son Güvenişim Birine
Gidip Sende Yalan Olma Yar
Kaşlarımı Çattım
Gideni Bıraktım
Allah Canım Alsın Bu Defa Son.
Sende Gider isen
Bir Köşede Ölsen
Allah Canım Alsın
Seversem
’Yorgun Çocuklardık Geçmişimiz Kan Revan İçinde
Neyi unuttuysak Yeniden Yaşadık
Neyi Yaşadıysak Unutulmaz Oluyor
Bizki Direnmeyi Öğrenmiştik Acılardan
Kavgayı Öğrendiğimiz Kadar
Yakıp Dursada Bağrımızı Hicran
Zemheri Ayazında Kalsa da Güller
Bel Bağlamadık Sevdadan Gayrısına
Ki İnandık
Çıkarıp Baltasını Topraktan
Törenin Gereğini Yerine Getirecektir Sevdam
Kavganın Kesintisiz Tarihinde Yalnızca Sevdanındır Ferman
Ki Bir Gül Gibi Taşırız Hayatımıza Vurulmuş Mührünü ve
Hükmünü Yerine Getirmek Boynumuza Borçtur Bizim.
Bir Yol Ayrımındayız Artık
Bitirdik bütün yanlışları ve yanılgıları
Elveda sararmış sayfaları hayatımızın elveda keder.
şimdi sevdamız için vuruşmaya geldi sıra.’
Aşılmayan Dalgalarla Ben
Yıllar Yılı Savaştım Neden
Ey Sevgili Neredeydin Sen
Gidip Sen de Yalan Olma Yar..
Kaşlarımı Çattım
Gideni Bıraktım
Allah Canım Alsın Bu Defa Son.
Sende Gider isen
Bir Köşede Ölsen
Allah Canım Alsın
Seversem
Fatih YEŞİLGÜL
İNSANA MUHABBET DUYALI !!
kimse bana yaran olmaz yara olmaz
mertlik hirkasini giydim giyeli
dunya bombos olsa bana yer kalmaz
ınsana muhabbet duydum duyali
ımamim hukumdar benligim esir
ehli beyt'i sevdim dediler kusur
kimi korkak dedi kimide cesur
kurt ile kuzuyu yaydim yayali
ardimdan vuranlar yuzume guler
kestigi az gibi parcalar boler
herkes kilicimi boynumda biler
basimi meydana koydum koyali
bu kızılbaş ölmuş yunmaz diyorlar
kestigi haramdir yenmez diyorlar
cami'ye mescit'e konmaz diyorlar
ımam şah hüseyn'e uydum uyali
coğu benden kagit hutcek ariyor
hal bilmeyen dip dedemi soruyor
dostlar olumume karar veriyor
sefil selimi'yim dedim diyeli.
sefil selimi
mertlik hirkasini giydim giyeli
dunya bombos olsa bana yer kalmaz
ınsana muhabbet duydum duyali
ımamim hukumdar benligim esir
ehli beyt'i sevdim dediler kusur
kimi korkak dedi kimide cesur
kurt ile kuzuyu yaydim yayali
ardimdan vuranlar yuzume guler
kestigi az gibi parcalar boler
herkes kilicimi boynumda biler
basimi meydana koydum koyali
bu kızılbaş ölmuş yunmaz diyorlar
kestigi haramdir yenmez diyorlar
cami'ye mescit'e konmaz diyorlar
ımam şah hüseyn'e uydum uyali
coğu benden kagit hutcek ariyor
hal bilmeyen dip dedemi soruyor
dostlar olumume karar veriyor
sefil selimi'yim dedim diyeli.
sefil selimi
1 Ekim 2009 Perşembe
Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin.....
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.
Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.
Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin.....
Nazım HİKMET
Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.
Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin.....
Nazım HİKMET
Aceleye gerek yok !!!
Herkes bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını bilmiyor.
Sanıyoruz ki çok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz, spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız.
Hadi maddeciliği bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikayetçi?
Çevremizde kaç kişinin aşk hayatı iyi gidiyor? Eminim parmakla sayılacak kadar azdır. Ve eminim hiç kimse yanlışın nerede olduğunu da bulamıyordur.
Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım. Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki? Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim... İşte bu yüzden içimiz de sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz, işte bu yüzden sürekli duvarlara çarpıp çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz...
Gerçekte hız çağında yaşıyoruz. Her şey o kadar hızlı geçiyor ki, ne işe, ne arkadaşlarımıza, ne ailemize, ne çocuğumuza, ne kendimize yeterince vaktimiz kalmıyor. Akrep ve yelkovanla yarış halindeyiz. Bu yüzden bütün ilişkiler yarım yamalak, bütün sevgiler bölük pörçük.
Sevmeye bile vaktimiz yok bizim.
Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz. Ne çamaşır yıkıyoruz ne de bulaşık, çayımızı kahvemizi makineler yapıyor.
İşlerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz. Uçaklar bizi iki saat içinde dünyanın bir ucuna taşıyor. Hatta artık gitmeye bile gerek yok, internetle dünya elimizin altında. Ama yine de vaktimiz yok işte!
Bence doğanın kara bir laneti. Biz ondan uzaklaştıkça, o da bizden bütün zamanları çalıyor.
Milan Kundera "yavaşlık" adlı kitabında; "yavaşlık hep aldatır,hızlılık ise unutturur" diyor. Telefon hızlılık mesela, konuşulanları,söylenenleri unutturur. Mektupsa yavaşlık, hep vardır ve hep hatırlatır. Evet freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yok.
Ayağımızı gazdan yavaş yavaş çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize yetişmesini bekleyelim artık.
Aceleye ne gerek var?
Hayat yalnız biz izin verdiğimiz gibi geçer. İyi ya da kötü hızlı ya da yavaş...
Her şey bizim elimizde, sevgi de, aşk da, başarı da. Ama ancak kendi ruhumuzla buluştuğumuzda...
Can Dündar..
Sanıyoruz ki çok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz, spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız.
Hadi maddeciliği bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikayetçi?
Çevremizde kaç kişinin aşk hayatı iyi gidiyor? Eminim parmakla sayılacak kadar azdır. Ve eminim hiç kimse yanlışın nerede olduğunu da bulamıyordur.
Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım. Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki? Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim... İşte bu yüzden içimiz de sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz, işte bu yüzden sürekli duvarlara çarpıp çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz...
Gerçekte hız çağında yaşıyoruz. Her şey o kadar hızlı geçiyor ki, ne işe, ne arkadaşlarımıza, ne ailemize, ne çocuğumuza, ne kendimize yeterince vaktimiz kalmıyor. Akrep ve yelkovanla yarış halindeyiz. Bu yüzden bütün ilişkiler yarım yamalak, bütün sevgiler bölük pörçük.
Sevmeye bile vaktimiz yok bizim.
Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz. Ne çamaşır yıkıyoruz ne de bulaşık, çayımızı kahvemizi makineler yapıyor.
İşlerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz. Uçaklar bizi iki saat içinde dünyanın bir ucuna taşıyor. Hatta artık gitmeye bile gerek yok, internetle dünya elimizin altında. Ama yine de vaktimiz yok işte!
Bence doğanın kara bir laneti. Biz ondan uzaklaştıkça, o da bizden bütün zamanları çalıyor.
Milan Kundera "yavaşlık" adlı kitabında; "yavaşlık hep aldatır,hızlılık ise unutturur" diyor. Telefon hızlılık mesela, konuşulanları,söylenenleri unutturur. Mektupsa yavaşlık, hep vardır ve hep hatırlatır. Evet freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yok.
Ayağımızı gazdan yavaş yavaş çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize yetişmesini bekleyelim artık.
Aceleye ne gerek var?
Hayat yalnız biz izin verdiğimiz gibi geçer. İyi ya da kötü hızlı ya da yavaş...
Her şey bizim elimizde, sevgi de, aşk da, başarı da. Ama ancak kendi ruhumuzla buluştuğumuzda...
Can Dündar..
Bağlanmayacaksın!!!
bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"o olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
demeyeceksin işte.
yaşarsın çünkü.
öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
o daha az severse kırılırsın.
ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin o'nu sevdiğinden.
çok sevmezsen, çok acımazsın. çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
senin değillermiş gibi davranacaksın.
hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
çok eşyan olmayacak mesela evinde.
paldır küldür yürüyebileceksin.
ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
gökyüzünü sahipleneceksin, güneşi, ayı, yıldızları...
mesela kuzey yıldızı,senin yıldızın olacak.
"o benim." diyeceksin
mutlaka sana ait olmasını istiyorsan birşeylerin...
mesela gökkuşağı senin olacak.
ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
mesela turuncuya, yada pembeye.
ya da cennete ait olacaksın.
çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
ilişik yaşayacaksın.
ucundan tutarak...
''en uzak mesafe ne afrika'dir,
ne çin,
ne hindistan,
ne seyyareler
ne de yildizlar geceleri isildayan...
en uzak mesafe iki kafa arasında ki mesafedir
birbirini anlamayan
dünya gözlerimi kendi ellerimle örttüm
değdi yorgunluğuma
bir ölüm kaldıydı onu da gördüm
beni pişman etmedi doğduğuma
can yücel
"o olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
demeyeceksin işte.
yaşarsın çünkü.
öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
o daha az severse kırılırsın.
ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin o'nu sevdiğinden.
çok sevmezsen, çok acımazsın. çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
senin değillermiş gibi davranacaksın.
hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
çok eşyan olmayacak mesela evinde.
paldır küldür yürüyebileceksin.
ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
gökyüzünü sahipleneceksin, güneşi, ayı, yıldızları...
mesela kuzey yıldızı,senin yıldızın olacak.
"o benim." diyeceksin
mutlaka sana ait olmasını istiyorsan birşeylerin...
mesela gökkuşağı senin olacak.
ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
mesela turuncuya, yada pembeye.
ya da cennete ait olacaksın.
çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
ilişik yaşayacaksın.
ucundan tutarak...
''en uzak mesafe ne afrika'dir,
ne çin,
ne hindistan,
ne seyyareler
ne de yildizlar geceleri isildayan...
en uzak mesafe iki kafa arasında ki mesafedir
birbirini anlamayan
dünya gözlerimi kendi ellerimle örttüm
değdi yorgunluğuma
bir ölüm kaldıydı onu da gördüm
beni pişman etmedi doğduğuma
can yücel
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)